28 Şubat 2009 Cumartesi

Günaydın olsun yazıyı okuyan herkese..
Muhabbet çiçeği, beni mimlememiş ama, bende o konuda yazmak istiyorum yeniden..
Ah bu okullar..
Ne çok şey öğrendik oralardan..
Hani derler ya, hayat okulda öğrenilmez diye, ben katılmıyorum nedense...
Hayat tamamen okulda da öğrenilebilir, duruma göre..
Eğitimin tanımı nedir ki en başta??
"Başkalarının tecrübelerinden faydalanmak", kimine göre..
Bu imkanı bulamayanları eleştirmek değil derdimiz..
Ama kendini geliştirmenin yeri, okullar kabul etmek lazım bence..
Yoksa insan kendini geliştirmek için kadın programları izleyip, mesela beyin ameliyatı yapamaz ki..
........................
Bunlar değil yazmak istediğim, muhabbet çiçeğimin anlattığı konu..
İnsanın okul yılları hayatının en özel, en güzel zamanları aslında..
Herşeyi öğrenir insan, orada..
Okumayı yazmayı, oturmayı kalkmayı, Disiplini-düzeni, 45 dakika aynı yerde oturabilmeyi ki, bunun bile özellikle bir çocuk için basit bir şey olduğunu düşünmüyorum..Ve belki en sonunda mesleki bilgileri oradan aldık.
Hayatımızı kazanabilme becerisini orada kazandık, genel olarak..
Ve sevgili öğretmenlerimiz..
Onlardan hep etkilendik..
.....................
Muhabbet çiçeğim bir anısını paylaşmış bende paylaşacağım bir anımı..
......................
Ama nasıl ve nerden başlayacağımı bilemiyorum açıkçası..
Üniversitede de olur benzer etkileşmeler..
Yani hocasına ilgi duyan öğrenciler..
Üstelik burada, karşınızdaki öğrenci çocuk da değildir..
Tamam çok gençtir hocaya göre ama çocuk değildir kesinlikle..
Daha doğrusu bu tip etkileşmeler her yerde, ve her durumda olabilir..
Zaten akıl değil, duygu kontrollü olduğundan ve duygular çok da statükoya takılmadığından nasıl engellenebilir ki bu etkilenmeler, hayranlıklar..Dağ köyündede geçerlidir bu kurallar, başka yerlerdede..Çünkü temel, insan olmak..
Temelde vardır işte, Ademle Havvadan beri..
İnsanlar ekrandan gördüklerine bile sevgi duyabilirken, hergün gördüğü, sesini, yüzünü, tavrını duruşunu gördüğü birinden etkilenir rahatlıkla..
Muhabbet çiçeğimde olduğu gibi..
Bunda bir mantık aramanın, mantığıda yok..
...................................
Derse girdiniz, derste sürekli sizi izleyen biri..
Dışarı çıktınız, kapının önünde..
Odaya girdiniz, köşe başında..
Öğrenciniz adeta fantom karınca, söz konusu sizi izlemek olunca..
Siz nerede o orada..
Yüzünde hep o masum gülümseme..
Sanki sizi de özellikle izlemiyor havasında.
Zaten okul orası, öğrencinin her yerde bulunma hakkıda var yasal olarak..
Ne diyeceksiniz çağırıp, beni izlememe yada ilgilenme mi?
Uygun değil ki??
..............................
Konu derin bırakıyorum burada..
Nede olsa amatörüm yazmak konusunda, hoşgörüle hatalarım.
..........................

27 Şubat 2009 Cuma

Küçük kızın düşleri..

Bir türkü dinliyorum sabah sabah..
"Garip bir kuştu gönlüm, elimden uçtu gönlüm", diyor..
Aslında hayatta böyle değil mi?
Yeni bir gün başlıyor, kısmen uçtu bile..
Öyle hızla akıyorki yaşam ve aslında zaman, tutmak mümkün değil..
Hani derler ya, "ibret istiyorsan mezarlığa git", diye öyle işte..
Elimizden kum taneleri akıyor hızla..
Neden o zaman bu kadar kırgınlık, hırs ve çaba..
Tamam çalışmalı, üretmeli bunun getirdiği mutluluğuda paylaşmalıyız kabul..
Ama çok abartmamak , yol üstündeki küçücük mutluluk istasyonlarında dinlenmek koşuluyla..
Yoksa hedeflerimize ulaşamayız..
Neler mi bu mutluluklar?..
Kişiye göre değişir tabiki..
Bazan demli bir bardak çay, bazan etli yaprak sarması bazan, bir dal çiçek, bazan telefonda çok sevilen bir sesin duyulması..
Çok var aslında, onları görmek lazım..
Çiçekten kolyeler gibi takmak lazım boyuna..
Başkaları gördüğünde sizin mutluluğunuzu onlarda da tebessüm oluşturmak lazım..
Geçmiş geçmiştir..
Yarınsa meçhul..Ama bugün yaşıyorsak şayet değerini bilmek lazım, öğle değil mi?
Belki akşam bile görülemeyecek ne malum..
Küçük bir kız gibi hayal kurmak lazım, mutluluk üstüne..
Yeni bir bebek, yeni bir kitap, yeni bir elbise belki..
Küçük kızın düşleri..
Ama en çokda sevgi.
Bizi sevmesi için insanların önce bizİm sevmemiz lazım..
BEN SEVİYORUM OKURLARIMI..
........................

Bugün Aylin arkadaşımın bloğunda bir yazı vardı..Arkadaşım diyorum onun hoş görüsüne sığınarak, çok yeniyim çünkü, bir yazı okudun ve geriye gittim elimde olmayarak..


Hayatımızda ne çok iz bıraktı öğretmenlerimiz..


Bazan negatif ama çoğunlukla da pozitif..


Onun işlediği konu farklıydı..


Sorusu şu, siz hiç öğretmeninize aşık oldunuz mu??


Öğretmenlerimiz her anlamda biçimlendirdi hayatımızı..


Sadece bilgi anlamında değil, oturmayı, kalkmayı ne bileyim konuşmayı belki, ben kendi adıma çok şey öğrendim onlardan ama, arkadaşımızın sorusu farklı..


İnsan öğretmenine aşık olur mu?


İlk bakışta ters geliyor insana..


Öyle ya yaşça kendisinden büyük, çoğu evli barklı bir öğretmene niye aşık olur hayatının başındaki yada baharındaki insan..Etrafta yaşıtı ve kanı kaynayan o kadar kişi varken..


Bilinmezki..


Ama psikolglar normal bu tip platonik etkeileşmeler diyor..


Onların yalancısız bizde.


Sonuçda insan psikolojisi uzmanlık alanımız değil..


Bir kere sanki biraz onların sosyal durumları etkili olabilir sanki..


Hani gayet bilgili gelir belki bize..Bilemiyorum..Ya da bir şekilde hoşa gider halleri..Yaş da müsait öğrencilerde etkilenme anlamında..


Bizimde vardı lisede bir tarih hocamız..


Çok hoş bir hanımdı..Çok iyi giyinir, çok iyi yapardı işini..


Hayranı çoktu, bilirdik..


En başta çok güleryüzlüydü, belki buydu sebep bilmiyorum ki..


Geriye gittim bugün anılarda, okuduğum bir yazı ile..


.......................

26 Şubat 2009 Perşembe

Yaşama sebebi..


Yaşım ilerledikçe paylaşımın değerini daha çok anladım..


Pek çok insan gibi..


Çocukken pek farkında olmuyor insan..


Laf aramızda bencil de oluyor çocukluk.


Topunu, bisikletini veya bebeğini paylaşabilen çocuk sayısı gayet az..


Ama yıllar ilerledikçe bir bir ve son belirmeye başlayınca yavaş yavaş, hayatın ortalarında bir yerde, paylaşmanın değeri ve önemi ortaya çıkıyor..


Bazan bir dilim ekmeği, bazan bir acıyı, bazansa bir mutluluğu.


İnsan paylaşmak istiyor hayatı, en çok da sevgiyi..


Çükü öğreniyor ki, paylaşılmayan her şey yarım, herşey eksik..


Hep o his değil mi, bizi sevginin peşinde koşturan..


Herşeyi paylaşacabileceğimiz bir can bulmak arayışına iten gerçek..


Ve nerede bulunur bu can, hiç belli olmaz ki..


Bu aslında en büyülü şey..


Bazan kolayca olur, bazansa kaf dağının ardındaki zümrüdü anka kuşu gibi..


Sanki insan aslında dünyaya sadece bunun için gelmiş gibi..


..............................

Not: Benimle bilgisini paylaşan, muhabbet çiçeğine..

.....................




25 Şubat 2009 Çarşamba

Acaba son gün mü??


Bugün sabah dışarı çıktığımda, biraz uykusuz ve de çalışmaya gönülsüz, yüzüme çok güzel bir hava çarptı..

Ne soğuk ne sıcak..

Gerçi soğuğa daha yakın ama ben işe olumlu tarafından bakmaya çalışıyorum..

Sanki hava biraz aydınlanmış, gökyüzü yükselmiş gibi..

Bana mı öyle geliyor, yoksa bahar sahiden mi geliyor..

Sanki bahar gelirse krizin etkileri bile azalacak gibi

Öyle geliyor bana nedense..

Nedense umut doluyor içim, insana dair, yaşama dair güzel olan herşeye dair..

Ömür dediğin göz açıp kapayana kadar geçiyor..

Zaten üç günlük bir şey gibi..

O yüzden çok klişe ama, yaşanan her günün hatta her anın değerini bilmek lazım..

Bugün son günmüş gibi yaşamak lazım hayatı..

Aksini kim iddea edebilir ki zaten..

...........................



24 Şubat 2009 Salı

Karanlıkta yalnız papatya


Hani bazan çıkmazlara girer insan..Hani kalır ya karanlıklarda..

Hani çok ister çözmeyi düğümleri, çözemez kanar elleri...
Hani vurur kendini sağa sola, durumu kabullenemez.

Böyle bir şey işte..

Geçenlerde bir şey okudum.

İnsan uyuyunca geçici olarak felç oluyormuş bilinci ve vücudu.

Uyanınca da ilk bilinç üzerinden kalkıyormuş felç durumu, sonra bedenden.

Eğer beden üzerinden kalkmadan geçici felç, bilinç açık oluyorsa, hani kabus görüldüğünde mesela istesenizde elinizi kolunuzu oynatamama durumu ortaya çıkıyormuş. Karabasan dedikleri..Bilinç açık yani herşeyi görüyor duyuyor ama, felçli bedeninizi hareket ettiremiyorsunuz.Ne kötü..

Bazanda bilinç kapalıyken, beden üzerindeki felç kalkıyor ve uyurgezerlik gelişiyormuş..
Diğerinin tam tersi..Beden dolaşıyır ama, bilinç kapalı olduğundan durumdan habersiz ..

Ne ilginç değil mi?

Evet bazan duygusal anlamda da yaşıyor insan bunları..

Felç oluyor bedeni aklına uyamıyor, bazanda bilinci kapanıyor adeta düşünemiyor doğruyu yanlışı..

Karanlıkta kalmış, yalnız bir papatya gibi..

Sahi papatya karanlıktan korkar mı sizce?

........................

23 Şubat 2009 Pazartesi

Başlangıç için papatya


Papatya ayrı bir şey..Bütün çiçekler içinde farklı bir yeri var.
Sahi papatya sevmeyenimiz var mı?
Yok diyenler için, işte papatya..
...........................

PAPATYA

Mayıs papatyası (Matricaria chamomilla L.), ülkemizde adi papatya, babunç, tıbbi papatya yada sadece papatya adlarıyla bilinir. Papatya; genelde balçıklı topraklarda, orman çayırlıklarında, eğimli topraklarda, tahıl, mısır, patates ve şalgam tarlalarında yetişir. Gitgide yaygınlaşan yapay gübre ve kimyasal ilaçların kullanımı yüzünden, çok değerli papatyamızın yaşama alanları her geçen gün biraz daha daralmaktadır. Fakat, kar yağışlı kışlardan ve yağmurlu ilkbaharlardan sonra alışılmıştan daha fazla yetişir. Yabani papatya ile arasındaki fark, sarı çiçek tabanının içinin oyuk ve kokusunun daha etkili ve hoş oluşudur. Çiçekler sapsız olarak, mayıstan ağustosa kadar, öğlen güneşinde toplanmalıdır.
Çocuklara özellikle, kramplarda ve karın ağrılarında papatya çayı içirilebilir. Papatya çiçeği, gaz birikiminde, ishalde, deri döküntülerinde, mide rahatsızlıklarında ve balgamlanmalarda yardım eder. Ayrıca, adet görme aksaklıklarında, adet görememe hallerinde ve daha başka nitelikteki, dölyatağı (rahim) şikayetlerinde, uykusuzluk, testis iltihabı, yüksek ateş, yara ve diş ağrılarında yardımcı olabilir. Papatya, terletici, sakinleştirici ve kramp çözücü etkilere sahip olmasının yanı sıra, her tür iltihaplanmalarda ve özellikle mukoza iltihaplarında dezenfeksiyon ve iltihap kurutucu olarak kullanılabilir.
Göz ve gözkapağı iltihaplarında, kaşıntılı ve akıntılı deri döküntülerinde dıştan
kompres ve yıkama olarak, diş ağrısında gargara olarak ve ayrıca yaraların yıkanmasında kullanılır.
Bir olay yüzünden kızgınlığa kapıldığınızda veya sinirlendiğinizde, hemen bir bardak
papatya çayı içiniz; kalbiniz zarar görmeden, hemen sakinleşeceksiniz.
Ağrılı bölgelere, kurutulmuş papatya ile doldurulmuş
sıcak yastıklar koymak (Bitki Yastığı) da özellikle önerilir. Yatıştırıcı etki içeren papatya banyoları ve yıkanmaları da tüm sinir sistemini en iyi biçimde etkiler. Ağır hastalıklardan, bitkinlik hallerinden sonra kendinizi çok iyi hissetmeye başlayacak ve rahatlayacaksınız. Yüz ve cilt güzelliği bakımında da papatyayı unutmamalısınız. Kaynatılmış bitki suyu ile haftada bir kere yüzünüzü yıkayacak olursanız, cildinizin nasıl tazelendiğini ve sağlıklı bir renk kazandığını göreceksiniz.
Saç bakımında da, özellikle saçları açık renk olanlar, kaynatılmış papatya suyu kullanmalıdırlar. Böyle yıkanacak olurlarsa, saçlarınız güzelleşecek ve göz okşayıcı parlaklık kazanacaktır.
Papatya merhemi, basura karşı kullanılabilir.
Papatya buğusu kullanarak, nezle ve sinüzit kısa sürede iyileştirilebilir. Antik çağda bile, sinir ağrıları ve romatizma, papatya yağı ile masaj yapılarak tedavi ediliyordu.
Eski bitki kitaplarında yazdığına göre,
papatya yağı, organların yorgunluğunu alır ve kaynatılmış bitki lapası hasta mesanenin üstüne uygulandığında, ağrıları hafifletebilir.

Kullanım Biçimleri:
Çay hazırlamak:
Yarım veya bir tatlı kaşığı dolusu çiçek, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar suyla haşlanır (Kaynatılmaz), 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür.
Banyo katkısı:
Tam banyo için dört avuç dolusu, yüz veya saç yıkamak için bir avuç dolusu papatya çayı haşlanır, 10 dakika demlendikten sonra banyo suyuna eklenir.
Kompresler: Bir bardak kaynar süt, bir yemek kaşığı dolusu çiçeğin üstüne dökülür, demlenmesi için 8-10 dakika beklenir ve posası süzüldükten sonra sıcak sütle kompresler yapılır.
Bitki yastığı: Keten bezinden yapılmış bir yastık, kurutulmuş çiçeklerle doldurulur ve ağzı dikilir. Kuru bir tavda iyice ısıtılır ve hasta organın üstüne koyulur.
Papatya yağı: Güneşli havada toplanmış çiçekler, bir şişenin içine gevşekçe doldurulur ve üstüne sızma zeytinyağı, çiçekleri örtecek kadar eklenir. Şişe 14 gün boyunca, arada bir çalkalanarak ve kapağı açılarak, güneşte bekletilir. süre sonunda tülbentten süzülür ve koyu renkli şişelerde, serin bir yerde saklanır.
Papatya merhemi:
250g içyağı ( veya margarin ) tavada iyice kızdırılır ve iki avuç dolusu taze çiçek içine eklenir. Tavadakiler köpüklenmeye başlayınca karıştırılır, ağzı kapanarak serin bir yere bırakılır. Ertesi gün yeniden ısıtılır, tülbentten geçirilerek süzülür ve cam veya porselen merhem kaplarına aktarılır. Buzdolabında saklanmalıdır.
Papatya Buğusu: İçinde su kaynayan bir kabın üstüne yerleştirilen süzgecin içine, taze veya kurutulmuş bitkiler konduktan sonra, süzgecin üstü kapanır. Bir süre sonra , yumuşamış olan bu sıcak bitkiler çıkan buhar genize çekilir.
Doğal Ürünler
Şifalı Bitkilerin Kullanım Biçimleri
Şifalı Bitkilerin Toplanmaları
Referanslar:
1-"Gesundheit aus der Apotheke Gottes" "Tanrı'nın Eczanesinden Saglık", Maria Treben
2-Türkiye'de Bitkilerle Tedavi, Prof.Dr. Turhan Baytop, I.U Eczacılık Fak.
3-Franz,C. ve Vömel, A.: Ökologischer Vergleich von Kamillenkultivars-Uluslararası Tıbbi Bitkiler Kollogiumu Bildirileri 62, İzmir,1974

Alman Papatyası

Alman Papatyası (Matricaria recutita); Avrupa ve Batı Asya kökenli olup, papatya ailesinin bir üyesidir. Avrupa’ da yaygın bir şekilde tarımı yapılmaktadır. Tek yıllık, çiçekleri 5-10 mm çapında, dil şeklindeki çiçekler beyaz renkli, bir sıra ve 12-20 tanedir. Tüp şeklindeki çiçekler ise sarı renkli, çok adette ve kapitilumun ortasındadır. Çiçek tablası koni biçiminde, üzeri çıplak ve içi boştur. (Diğer papatyalardan farkı). Kokusu özel ve kuvvetli, tadı acımsıdır. Çiçekleri %1-2 oranında uçucu yağlar (matricin-chamazulen, bisabolol, bisaboloksit, bisabolonoksit), rezin, flavonlar (apigenin, luteolin, quercetin) içermektedir. Alman papatyası, mayıs veya adi papatyadan daha üstün tutulmaktadır...
....................
Not:Bazı yörelerde papatyaya,"koyun gözü" denildiğini duymuştum..Çok sevdiğim bir arkadaşımdan..
Yazı onun için..
..................

22 Şubat 2009 Pazar

Papatya


Bahar gelmekte yavaş yavaş..
Doğa toparlanmakta..Dinlendi aylarca uyuyarak, artık uyanma zamanı.
Yağmur ve kar sularıyla ıslandı saçları, artık kurutma zamanı..
Dinlendi topraklar, hiç bir şey açmadan..
Şimdi yeşillenme zamanı.
Çok bekledi insanlar görmek için..
Şimdi papatya zamanı..
............